fbpx

Bir ‘bayana’ yakışmayan türden bisikletler!

Kızmayın😊 Bir tür saçma ayrımı anlamaya çalıştığımız için yazıyoruz bu yazıyı. Başlığı da, içeriğin absürtlüğüne hizmet etmesi için özene bezene(!) seçtik. Bizi bütün bu konuyu düşünmeye ve araştırmaya iten, birazdan bahsedeceğimiz sevgili müşterimizin malum bisikletini de en sonunda bir katlanır bisikletle değiştirdiğimizi belirtip, ‘müşteri velinimetimizdir’ ve ‘bizde müşteri memnuniyeti her şeyden önce gelir’ mesajımızı da iletmiş olmanın huzuruyla 😊 anlatmaya başlıyoruz.

Bu yaz dükkana gelen müşterilerimizden biri tatilden yeni dönmüştü ve tatildeyken yaşadığı bisiklet macerasının tadı hala damağındaydı. Şehre dönünce o günleri tekrar düşünmüş olmalı ki kendine bir iyilik, hatta kendi deyimiyle bir ‘çılgınlık’ yapmak istemişti.

Kullanım amacı, anatomik yapısı, bisikletin vites sayısı, dişli oranları ve hatta rengi gibi kriterlerle pek çok bisikleti eledik. Şehir bisikleti üzerinden başlayan maceraya, yeni bir kriter olarak fiyat aralığını da ekleyince, nispeten uygun fiyatlı bir dağ bisikleti son durağımız oldu. Son ayarları yapıp bisikleti kendisine teslim ettiğimizde hem heyecanlı, hem de mutluydu. Sonuçta bu araç, kendisi için yeni alınmış devrimsel nitelikteki kararların da simgesiydi. Fakat birkaç saat sonra bir mesaj geldi. Müşterimiz mesajında, bisikletini gösterdiği arkadaşlarının, ona yanlış tercih yaptığını, aldığı bisikletin ‘erkek bisikleti’ olduğunu söylediklerini anlatıyordu. Yanlış yönlendirme mi yapmıştık?

Şehirde daha yoğun kullanım öngördüğü için ilk etapta şehir bisikleti önermiştik, ancak satın aldığı bisiklet kendi anatomisine gayet uygun bir bisikletti. Aldığınız bisiklet ‘erkek bisikleti’ diye belirtmek aklımızdan geçmemişti. Dükkanda bisikletleri segmentine, türüne ya da jant boyuna göre ayırmıştık ama kadın ya da erkek bisikleti diye ayırmak, gelen kadın müşterilerimize ‘onlara bakmayın, onlar erkek bisikleti’ demek aklımızın ucundan bile geçmemişti.

Erkek dediğinin üst borusu düz olur.

Hafızamızı tazelediğimizde bu kalıbın çocukluğumuzda da yoğun bir şekilde kullanıldığını hatırladık. ‘Erkek bisikleti’nin üst borusu, sele borusuna dik bağlanırken, ‘kız bisikleti’nde üst boru eğimli bağlanıyordu ve o zamanlarda bu fark, bir bisikleti erkek ya da kadın bisikleti yapmak için yeterliydi. Hem o yılların, hem o yaşların ruhundan olsa gerek, kızlardan ‘bi’ tur’ almazdı erkekler. Çünkü hemcinsleri onlarla dalga geçebilirdi.

E hani kadınlar her şeyin en güzeline layıktı?

Çocukluk hafızamızdan çıkıp, bugünün dünyasından durumu tekrar düşünelim:

Piyasadaki bisikletler için Google’da kısa bir arama yaptığınızda ‘kadın bisikleti’ diye tanımlanmış bisikletlerin çoğunlukla diğer bisikletlerden daha düşük komponentlere sahip olduğunu görürsünüz. Kimi kez fazlaca ağır olurlar ama çoğu kez de daha ‘feminen’ sayılabilecek tasarımlara sahiptirler. Pembe ve tonları, mint yeşilleri ve üzerine narin bir el yazısı ya da çiçekli etiketler. Olmazsa olmaz bir sepet ve hatta bazı modellerde italyan esintili kadın isimleri.

Bazı üreticiler bunu bir pazarlama stratejisi olarak ele alıyor. Web sitelerinde kadın/bayan/lady segmentleri olan üreticiler var. Kimileri ise -belki de bisiklet arayan kadınları yekten birkaç seçeneğe mahkum ediyor gibi görünmemek adına- bunu kategorilerde açık açık göstermiyor. Ancak web sitelerinde ‘kadın’ ya da ‘bayan(!)’ diye arama yaparsanız, bu aramanın organik olmadığını, model ismi ya da komponentlerde kadın kelimesi geçmemesine rağmen bazı sonuçların çıktığını göreceksiniz. Daha önceden yazılımsal olarak bu aramaya bazı bisikletlerin atandığını anladığımız sonuçlarda ise karşımıza çıkan bisikletler hep şehir bisikletleri. Sepetli, pembe ya da mint yeşili, şehir bisikletleri.

Moda öldü, yaşasın moda

Bir kadın daha iyi, daha farklı bir bisiklete binemez mi?

Bu noktaya kadar tanımlanmış kadın ve erkek bisikleti arasındaki farkın, bir modadan ortaya çıktığını ve uzun yıllardır yakamızı bırakmadığını belirtmek gerekir.

Ne yazık ki bulunduğumuz coğrafyada yaşanmış böyle bir çılgınlıktan bahsedemesek de, Avrupa ve Amerika’da bisikletin yaygınlaştığı ve bir fenomene dönüştüğü 1800’lü yıllarda ilk bisiklet kullanıcıları tabi ki erkeklerdi. Sonrasında bu aracı kadınlar da keşfetti. Hatta öyle bir keşfediş ki, bu konu kadınların özgürlük savaşında adeta bir mihenk taşı. Kamusal alanda daha görünür olmaya ve oy hakkı elde etmeye kadar uzanan, pek çok farklı kazanımlar doğuran bir hareket ve belki de başka bir yazının konusu.

Konumuza dönecek olursak, o yıllarda ilk kez bisikleti deneyimleyen kadınlar bu aracı çok sevmişlerdi. Ancak bir sorun vardı: Dönemin kıyafet ve moda anlayışı, kadınların fiziksel olarak neredeyse hiçbir şey yapmasına imkan tanımıyordu. Uzun, kabarık ve çok katlı etekler ya da korseler hareketi engelliyor, etek uçları zincire takılıyor ve kazalar meydana geliyordu. Kaza bir yana, göğsünüzü baskılayan bir korseyle bir rampa tırmandığınızı düşünsenize? Nefesiniz daraldı değil mi?

İyi, erkekler de etek giysin o zaman?

Ne yazık ki her değişim kolay olmuyor. Daha pantolonun bile kadınlar için tabu olduğu bir zamandan bahsediyoruz (tabuların huyu kurusun, yıkılması zaman alıyor). İlk yıllarda sorun kadınların rahatsız kıyafetleri yerine bisikletlerin tasarımlarında aranmış ve klasik bisiklet tasarımı biraz değiştirilmiş. Kadınların daha kolay binmesini sağlamak için sağlamlık feda edilmiş, üst borudan vazgeçilmiş. Etekler zincirlere dolanmasın diye de birer zincir kapağı takmışlar, böylelikle konu kapanmış.

200 küsür senelik bu ‘kısacık’ sürede elbette kıyafetler de değişti, bisiklet üretim teknolojileri de. Artık -en azından medeni toplumlarda- kadınların pantolon giyebilme özgürlüğünden ya da bisikletlerin sağlamlık sorunlarından bahsetmeye gerek duymuyoruz. Ancak bütün bu gelişmeye rağmen ‘kadın bisikleti’ olarak görünen kadro biçimi temelde hiç değişmedi.

İnsan insana benzer ama o şekilde değil.

Kadınlar elbette erkeklerden farklı bir anatomiye sahipler. Dünyadaki ortalamaya bakacak olursak erkeklerden daha kısa olduklarını, erkek anatomisinin aksine daha uzun bacaklara ve daha kısa bir üst bedene sahip olduklarını söylemek mümkün. Aynı zamanda daha dar omuzlar ve daha küçük eller😊. Bu güzelim farklar herhangi bir bisiklet üreticisinin umurunda mı peki? Görünen o ki, henüz nitelikli bir değişim söz konusu değil. Dünya devi bazı bisiklet firmaları bu işi yukarıda bahsettiğimiz ‘şu boruyu biraz aşağıya alayım, köşeye de bir çiçek çizeyim’ kadar basit ele almayıp, kadın anatomisi hakkında çalışmalar yaptılar. Bu çalışmalar genellikle üst borunun ve gidon boyunlarının kısalması ile sonuçlandı ki burada ağırlık dağılımı açısından ciddi sorunlar doğuran bir ‘geliştirme’den bahsediyoruz.

Bazı üreticiler daha ileri(!) bir mühendislikle çalıştılar. Sonuç: 29 inç ya da 700C tekerlere sahip ‘extra-small’ yol bisikletleri! Bisikletle ilginiz olmasa bile biraz garip göründüğünü düşüneceğiniz türden bisikletler ama bu bisikletlerdeki asıl sorun görünüşlerinden ziyade güvenlikleriydi. Bahsi geçen küçük kadrolu, büyük tekerli bisikletlerde ayakların tekerlere çarpması yaygın görünen bir kaza sebebiydi. Sanıyoruz kadınların hesapladıkları kadar da küçük olmadığını çok sonra fark ettiler. 😊

Leonardo, işine bak kardeşim.

Vitruvius Adamı. Leonardo Da Vinci’nin ideal insan anatomisindeki oranlar üzerinden yaptığı sayısız çalışmanın en ünlülerinden.

Günümüzde seri üretilen bisikletlerin birçoğunda erkek anatomisinin standartları yakalanmaya çalışılıyor. Ancak erkeklerin de hepsi fabrika standardında değiller. Yani, erkekler baz alınarak üretilen kadroların ‘size’ları ve geometrileri, aslında çoğu erkekte bile ihtiyaca cevap vermiyorken, kadınlara özel üretildiği söylenen daha az sayıdaki bisiklette kadınların ihtiyaçlarını karşılayabilmek nasıl mümkün olabilir ki? İşte tam da burada bike-fitting denilen olgu karşımıza çıkıyor. Bazı kötü örnekleri hüsranla sonuçlanan bir deneyim (sorry, bike couldn’t fitted properly) olsa da, aslında giderek popülerleşen ve önemini arttıran bir olgu. Artık hepimiz anatomimize uygun bisiklet almanın önemini biliyorken, bike-fitting hem kadınların hem de erkeklerin bisikletlerini kendi spesifik anatomilerine göre tekrar düzenleyebilmelerini mümkün kılabilen en ciddi gelişmelerden biri.

Seri üretim yapan firmalar, insanlığın tümünün ‘Vitruvius Adamı’ olmadığını yeni yeni anlamış olacaklar ki, bazıları duruma uyanıp, kadın-erkek opsiyonlarını kaldırarak unisex bisikletler üretmeye başladılar (örneğin Specialized firması, unisex bisiklette direnip, yıllarca ödüller toplamış kadınlara özel bir kadroyu üretmekten bile vazgeçti). Tabi bu anatomi meselesi bisiklet dünyasında hala standart getirilememiş bir konu. Örneğin dünya devleri arasındaki Canyon, daha bir kaç sene önce kadınlara özel bir kadro çıkarırken; Trek ise kadro geometrisini değiştirmek yerine daha kısa fren kolları gibi ‘kadınlara özel’ komponentler ve biraz da feminen renkler ile bir kadın serisi yaptı. Galiba sektörün kafası halen çok karışık.

Kısacası yukarıda ismi geçen firmalar veya yazıda adından bahsetmediğimiz dünya devleri arasında da henüz bir görüş birliği yok. Ya çalışmalara rağmen uygun biz çözüm yok, ya da anatomi çalışmaları yüksek masraflar yüzünden askıya alınıyor. Elbette bunun nedeni bu işin mühendisliğinin çok zor olması değil. Asıl neden, ne yazık ki tüm dünyadaki bisiklet sürücülerinin yalnızca dörtte birinin kadınlar olması.  

İronilerden, ironilere koşuyoruz.

İlginçtir, yıllar önce kadınlar için güya tasarlanmış ve sadece üst borusu biraz aşağıda olduğu için hala ‘kadın’ bisikleti olarak tanımlanan şehir bisikletleri, bugün dünya üzerinde en yaygın kullanılan bisikletler. Ülkemizde henüz bu sistemler ne yazık ki çok gelişmedi ama dünya genelinde yoğun olarak kullanılan, bir bisiklet parkından alıp, gezdikten sonra başka bir yere bırakabildiğiniz ortak bisikletlerin neredeyse hepsi bu ‘özel’ geometride üretiliyor.

İyi haber!

İyi haber şu; artık o kadar farklı geometriye ve kadro boyuna sahip seçenek var ki, birisi mutlaka size uyacaktır. Bisiklet alırken önemli olan, kadronun üretim kalitesi, komponentlerin sağlamlığı ve her şeyden önce size keyif vermesi. Fiziksel yapınızdan çok uzak bir boy seçimi yapmadığınız sürece, ufak tefek değişikliklere giderek, aldığınız bisikleti kendinize uydurmanız pekala mümkün.

Örneğin ihtiyacınız, standart boylardan daha küçük kadrolara sahip bisikletlerse, Geotech’in bazı MTB modellerinde small-medium kadro seçenekleri ve 26 inç lastiklerle, biraz daha kompakt bir bisiklet sahibi olabiliyorsunuz. Bunun yanında, şehir ve hafif arazi koşullarında kullanabileceğiniz trekking serisi bisikletlerde de bol bol seçenek var. Örneğin 45cm.’den 56cm.’e kadar farklı boylarda üretilen Bisan trekking serisi bisikletler, her biri cinsiyetten bağımsız olarak tercih edilebilecek unisex modeller. Fakat yine de ‘ben üst borusu daha aşağıda bir model tercih edeceğim ve etekle de binebilme opsiyonunu hep cebimde tutmak istiyorum’ derseniz, aynı serideki TRX8300 ve TRX8200 modelleri, değerlendirebileceğiz iyi donanımlı bisikletlerden.

Siz en iyisi yola çıkın.

Belki en doğrusu, klişelerden uzak seçimler yaparak, sadece anatominize, bütçenize ve zevklerinize uygun bir bisiklet alıp, onunla kaynaştıkça, sürüş dinamiklerinizi değerlendirerek gerekli değişiklikleri gerçekleştirmek olabilir. Bugün; ayarlanabilir gidon boyunları, farklı biçimlerde ve genişliklerde gidonlar, farklı yükseklikte krank kolları, ekstra gidon yükseltme aparatları gibi bir çok parçanın yüzlerce alternatifi üretiliyor.

Siz yeter ki yola çıkmayı aklınıza koyun. Gerisi, küçük değişikliklerle deneyiminizi mükemmelleştirebileceğiniz keyifli bir süreçten ibaret.

Sepetim
İstek listesi
Son Görüntülenen
Kategoriler